2 Ocak 2008 Çarşamba

Hamdi, Osman

Osman Hamdi Bey ,ressam,arkeolog,müzeci.batılı anlamdaki Türk resminde figürü kullanan ilk ressam,ülkedeki ilk resim eğitim kurumunun ve ilk arkeoloji müzesinin kurucusudur.30 Aralık 1842 de İstanbul’ da doğdu, 24 şubat 1910 da aynı kentte öldü. Babası hariciye nazırlığı, Belgrat, Viyana, Berlin büyükelçilikleri ve sadrazamlık görevlerinde bulunmuş olan İbrahim Edhem Paşa idi(1818-1893). Osman Hamdi Bey daha ortaöğretimi sırasında resme ilgi duydu. 1857’ de babasının isteğiyle hukuk öğrenimi yapmak üzere Paris’e gitti. Ancak bir süre sonra hukuktan çok güzel sanatlarla ilgilenmeye başladı. L’école des Beaux-Arts’ a girdi, ayrıca arkeoloji derslerine de devam etti. Öğretmenleri, dönemin tanınmış ressamları Jean-Léon Gérome (1824-1904) ve Gustave Boulanger (1824-1884) idi. Bu arada 1867’ deki Uluslararası Paris Sergisi’nde bir resmi sergilendi ve bir madalya kazandı. 1869’da İstanbul’a döndü. Bağdat’a atanan Midhat Paşa ile birlikte giderek orada vilayet umur-u ecnebiye müdürlüğü görevini üstlendi. Bu görevin yanı sıra resim yapmaktan da geri kalmadı. 1871 de İstanbul’a dönünce Saray’ da teşrifat-ı hariciye müdürü muavini oldu.1873’ teki Uluslararası Viyana Sergisi’nde Osmanlı Devletinin baş komiseri olarak görevlendirildi. 1875’de de devletin sergi genel komiseri oldu. Aynı yıl umur-u ecnebiyye katipliğine atandı. 1878’de bu görevinden çekilerek resimle uğraşmaya başladı.1881’ de , kuruluş aşamasındaki Müze-i Hümayun’un (İstanbul Arkeoloji Müzesi) Alman müdürü Anton Dethier (1804-1881) ölünce Osman Hamdi Bey onun yerine atandı.Bir yandan yaklaşık bir yıl önce yaklaşık bir yıl önce Çinili Köşk’e taşınmış olan bu kurumu düzenlemeye girişirken, bir yandan da zengin bir kitaplık oluşturdu. 1882 de , kurulması kararlaştırılan sanayi-i nefise mektebinin (sonra güzel sanatlar akademisi ve bugün Mimar Sinan Üniversitesi.) müdürlüğü de ona verildi. Okul, Çinili Köşk’ün yanında yapılan ilk binasında (bugün Şark Eserleri Müzesi) 2 mart 1883’te eğitime başladı.Açıldığında 20 olan talebe sayısı iki yıl içinde 60 ı geçti. Osman Hamdi Bey bu arada yabancı arkeologların Anadolu’da sürdürmekte oldukları kazılarla da ilgilendi.1882 de Çanakkale’ye giderek H.Schliemann’ın Troya da yaptığı kazıyı denetledi.1883’de Adıyaman’daki Nemrut dağında araştırma yaptı.1884’de C.Humann’ın Bergama gezisini denetledi.1887 de Sayda’ da (Günümüzde Lübnan sınırları içindedir ) 1891-1892 yıllarında da Milas yakınlarındaki Legina’ da kazılar gerçekleştirdi.Bu arada Fransız mimar Valaury’e çinili köşkün karşısında yeni bir müze yapılması görevi verilmişti. Yapı Osman Hamdi Bey’in müdürlüğü sırasında 1891 de bitirilerek açıldı. Osman Hamdi Bey 1903 ve 1907 de iki bölüm daha ekleterek müzeyi bugünkü haline getirdi. 1909 da çıktıgı bir yurt dışı gezisinde rahatsızlandı ve bunun neticesinde 1910 da hayatını kaybeti.Osman Hamdi Bey, Türk resim sanatının Batı resmine yönelmesinin öncüsüdür. Paris’ deki ilk resimlerinde Fransız Romantizmi’nden etkilenmiştir.Kısa süre sonra öğretmenleri Gérome ve Boulanger’den etkilenerek onlar gibi oryantalist anlayış doğrultusunda çalışmaya başlamış, bütün sanat yaşamı boyunca da bu tutumunu sürdürerek Doğu temalarını izlemiştir. Fransa da bulunduğu yıllarda ilerici resim akımı İzlenimcilik’e (empresyonizm) yakınlık duymamıştır.Ancak batılı oryantalist ressamlar, konularını kafalarındaki Doğu imgesi ve Doğu üzerine işittiklerine dayanarak betimlerken, o yakından tanıdığı çevre ve insanları daha gerçeğe uygun işlemiştir.İnsan figürünün Batılı anlamdaki Türk resmine girmesi, Osman Hamdi Bey ile olmuştur. Onun kendi kuşağı, yani Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyit gibi ressamlar, onları izleyen ve “primitifler” adıyla bilinen Yıldız Sarayı bahçesi ressamları insan figürünü kullanmamışlar, daha çok yapı, natürmort ve manzara gibi konulara yönelmişlerdir. İnsan figürünü bir resim sorunu olarak irdelemeye ancak sanayi-i nefise mektebinin ilk mezunları başlamışlardır.Osman Hamdi Beyin kompozisyonlarında ana tema genellikle insan figürleridir.Bunların arka planında ise cami türbe gibi geleneksel Türk mimarlığının iç ve dış mekanları betimlenmiştir.Figürlerin cansız, mankene benzer duruşları kompozisyon endişesinden ileri gelir.Mimarlık öğelerindeki yatay ve dikey çizgileri , bu figürlerin pozlarında da görmek mümkündür.Ayrıntılar minyatürcü bir titizlikle işlenmiştir.Yer yer kullanılan yazılar Kurandan alınmış gerçek ayetlerdir ve yapıların sağır yüzeylerini hareketlendirir.Bu yazıların yanı sıra çiniler, kalem işi süslemeler, sedef kakmalı rahleler, şamdanlar, kandiller, mumlar, halılar ve benzeri süsleme öğeleri de resimsel mekanda bütünlüğü sağlar.İnsanların üstlerindeki cüppe, kuşak, sarık gibi Doğuya özgü giyim eşyası, İstanbul dan çok Irak Suriye gibi Arap ülkelerinin geleneklerini hatırlatır.Ancak Osman Hamdi beyin kimi portrelerinde de kravat ceket gibi Batı’ya özgü ama o dönemde İstanbul’da moda olan giysileri de görmek olasıdır. Resimsel sorunların başarıyla çözüldüğü “Kaplumbağa Terbiyecisi” ve “Yeşil Camide Kuran Okuma” adlı yapıtları, kompozisyon açısından yalnız onun değil Türk resim sanatının da başyapıtları arasında yer alır.Osman Hamdi Bey müze-i hümayün ü kurduktan sonra arkeolojik kazı ve araştırmaları da gerçekleştirmiştir. Nemrut Dağında İnceleme yapan O.Puchstein’ın 1882 de verdiği rapor üzerine ertesi yıl heykelci Yervant Oksan ve iki yabancı uzmanla birlikte oraya giderek bir araştırmaya girişmiştir.Osmanlı döneminde, bir Türk yönetiminde gerçekleştirilen bu ilk araştırmada İÖ.62-32 arasında Kommagene Kralı olan 1.Antiokhos’a ait tümülüsün çevresindeki kabartma, heykel ve yazıtların fotoğrafları çekilerek kalıpları alınmıştır.Osman Hamdi Bey buradan dönüşte, İslahiye yakınlarındaki Zincirli’de de bazı Hitit kalıntıları saptamış, orada da kısa süreli bir araştırma yapmıştır.Onun en önemli arkeolojik etkinliği 1887 de gerçekleştirdiği Sayda kazısıdır. Sayda’da bazı mezarların bulunduğu haberi üzerine müze görevlilerinden Dimosten Baltacı ile birlikte oraya gitmiş ve Fenike krallarına ait bir yer altı mezarlığında kazı yaparak 20 den fazla lahit ortaya çıkartmıştır. Aralarında ünlü İskender Lahiti, Ağlayan Kadınlar Lahiti, Satrap Lahiti, ve Likya Lahit’inin bulunduğu sanat bakımından çok değerli bu yapıtlar İstanbul’a Müze-i Hümayun’a getirtilmiştir.Osman Hamdi Bey 1891-1892 yıllarında da Milas Yakınlarındaki Antik Logina kentinde kazı yapmıştır, Hekate Tapınağı’nı bulmuş, burada ele geçirilen kabartmaları müzeye kaldırtmıştır. Kendi gerçekleştirdiklerinin yanı sıra müze-i hümayün adına başka kazıların yapılmasına da ön ayak olmuştur.Örneğin kendi oğlu Edhem Eldem (1882-1957) ile Fransız Saloman Reinach’ın 1899-1902 arasında görevlendirildikleri Aydın/Tralles kazısı, 1905’de kardeşi ve kendinden sonra müze müdürü olan Halil Ethem Eldem’in yönettiği Aydın yakınlarındaki Alabanda ve 1906 da Samsun yöresindeki Akalan kazıları, gene aynı yıl Makridi Bey’in Suriye’de yaptığı Rahka ve H.Winckler’le birlikte gerçekleştirdiği Boğazköy kazıları müzeye pek çok değerli yapıtın gelmesini sağlamıştır.Osman Hamdi Bey 'in Türk arkeolojisi ve müzeciliğine yaptığı başka bir hizmet de 1874 tarihli Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni (eski yapıtla yönetmeliği) değiştirmesidir.Bu yönetmeliğin eski yapıtları koruma ve yurt dışına kaçırılmasını engelleme konusundaki yetersizliğini görerek hazırlattığı ve 13 şubat 1884 de kabulünü sağladığı yeni yönetmelikle, kazı yapana ve arazi sahibine bulunanlardan pay verilmesi hükmünü ortadan kaldırtmış ve eski yapıtların yurt dışına çıkarılmasına yasal bir engel getirmiştir.

Hiç yorum yok: